20 Mart 2017 Pazartesi

Constantinopolis (3)


Konumu ve Kuruluşu'ndan devam

*******

Bir Hıristiyan Şehri


Antik heykellerin yaygınlığı, Constantinus'un yeni şehrini sıklıkla söylendiği gibi Roma İmparatorluğu için yeni bir hıristiyan başkenti olarak tasarlamadığına dair güçlü bir ipucudur. Pagan vatandaşları için tapınaklar, özellikle de Constantinopolis'in yeni talih tanrıçası Anthousa için yaptırılan tapınağa eşlik etmek üzere Constantinopolis Roma Fortuna'sı tapınağı inşa edildi. Eusebios konuyu geçiştirerekbu sapmaları örtmeye çalışır:"Adını taşıyan şehrin her yeri, tüm eyaletlerde kendisine adanmış ve boş inançlarla aldatılan mağdurların uzun zamandan beri sayısız kurbanlar ve yaktıkları adaklarla boş yere onurlandırdıkları tanrıların tunç heykelleriyle donatıldı.İmparator bunlara alay edilecek oyuncaklar muamelesi yaptığında onlar da artık doğru düşünmeyi öğrendiler." Fakat yeni forumdaki porfiri sütunun tepesinde sergilenen en bariz "oyuncak" ne anlama geliyordu? Sütunun üzerinde Sol Invictus suretinde betimlenmiş bir Constantinus heykeli yükselmekteydi.Sol elinde bir küre, sağ elinde bir mızrak (6. yüzyılda düşmüş ve yerine bir asa koyulmuştur) ve başında Güneş Tanrısı'nın ışınlı tacını taşıyordu. Şimdi üzerinde uygun değişiklikler yapılmış heykelin Phrygia'dan geldiğine inanılmaktaydı ve anlatılanlara göre MÖ 5. yüzyılın büyük heykeltıraşı Pheidias'ın eseriydi. Belli ki bu kimseyi rahatsız etmemiştir, çünkü 1106'da sert bir fırtınada yıkılana kadar yedi yüzyıl boyunca ayakta kalmıştı. Heykeli temize çıkarmak için Constantinius'un kürenin içinde İsa'nın gerçek çarmıhına ait gerçek bir parça koydurttuğu iddia edilmiştir. Fakat bu parçanın Constantinus'un annesi Helena tarafından bulunuşu sadece geç 4.yüzyılda bir efsane olarak çıkar. Bu tarihten önce heykelin verdiği mesaj hakkındaki fikirler karmaşıktır ve Garreh Fowden'ın gözlemlediği gibi bu, kasıtlı ve planlı bir "çok anlamlılıktı."
İlginçtir, Constantinius'un anıtsal merkezinde klise bulunmaz.Saray kompleksi içindeki bilinen ilk şapel Aziz Stephanos'a adanmıştır ve 421'den önce inşa edilmiştir. Nitekim şehrin artan nüfusu için çok az önlem alınmıştır. On dört kilise sayan 425 tarihli Notitita adlı bir belgeden önce şehrin imar açısından gelişimini aktaran hiçbir çağdaş kaynak yoktur. Eğer o tarihlerde nüfus 350.000 civarındaysa bu, her bir kilisenin 25.000 civarında bir cemeate ev sahipliği yapması anlamına gelir ki, böyle bir rakam Texas'ta, mesela Houston'da bulunan 16.000 kişilik Lakewood Kilisesi gibi devasa modern kiliseleri bile gölgede bırakacaktır. Durum bu değildi ve yüzyıllardır tartışılan bir soruda gündeme gelmektedir. Constantinopolis esasında bir Hıristiyan şehri miydi? Hıristiyan yazarlar elbette böyle olduğunu iddia etmişlerdir fakat üstünü örtmeleri gereken çok şey vardır. Durumun Sozomenos'un öne sürdüğü gibi olmadığı açıktı: "Bu şehir.... sunaklar, Yunan tapınakları ve pagan adaklarıyla kirlenmemiş, Tanrı'nın mevcudiyetini ortaya koyarak imparatorun çabalarını kutsamak için ihsan ettiği birçok muhteşem dua eviyle süslenmiştir."
425'te ayakta olduğu bilinen on dört kiliseden sadece üç yada dördü güvenle Constantinus'a atfedilebilmektedir. Bunlar arasında 360'ta açılan ayasofyanın ilk versiyonu yoktur. Bunun yerine Roma'ya anoloji yaparak bir çalışma yapılabilir. Burada Constantinus, daha sonra Lateran kilisesi adıyla anılacak ve Roma piskoposunun makamı olacak büyük bir piskoposluk yapısı-Lateran Sarayı-inşaa etmişti.Daha geç tarihteyerel Roma şehitlerine adanmış çeşitli küçük fakat görkemli kiliseler mevcuttu. Bu yüzden Constantinopolis'te şehrin ilk piskoposluk kilisesi Aziz Eirene'yi ve yerel şehitler Acacius ile Mocius'a adanmış iki büyük bazilikayı imparatora atfetmek maküldür. Aziz Acacius Kilisesinden ilk kez 359'da bahsedilir ama ilk defa 402'de adı geçen Aziz Mocius Kilisesi gibi onun da 330'lu yılara tarihlenmesi gayet muhtemeldir.
Bunlar Eusebios'un gözlemleriyle birlikte ele alınmalıdır:"Kendi adını taşıyan şehri özel bir onurla ayrıcalıklı kılmaya kararlı olan Constantinus.... sadece onu değil fakat çevresini de çok sayıda kutsal binayla -şehitler için en büyük boyutlarda anıtlarla ve en muhteşeminden başka yapılarla - donattı. Böylece şehitlerin anısını onurlandırdığı gibi şehride şehitlere adamış oldu." Şehirdeki kiliselerin sayısıyla ilgili bir başka bilgi yine Eusebios tarafından aktarılır: Constantinus'un Kaisareia piskoposuna sorumluluğunu verdiği "kutsal yazıların elli kopyasını çıkarmak." Constantinus bu sayıda kopyanın tüm mevcut kiliselerle birlikte kilise sayısı artınca gelecek talepleri de karşılayacağını düşünmüştü. Eusebios yeni şehir ve Constantinus'un buradaki imar faaliyetleriyle ilgili görüşlerinde açıkça taraflıdır. Daha ziyade şehrin, orta halli nüfusun çeşitli dini törenleri yerine getirebileceği ibadet yerleriyle donatıldığı izlenimi vermektedir. Aslında Constantinus'un yaptığı tek şey, muhtemelen sorumlu olduğu ya da inşasına mali destek verdiği yapılarda kurban kesimini yasaklamış olmasıdır.
Constantinus'un yaptırdığı binalar içinde en görkemlisi, havarilere adadığı kendi anıtmezarıydı. Oğlu COnstantius, daha sonra Constantinus'un yuvarlak planlı orjinal anıtmezarına bitişik haç planlı büyük bir kilise inşa etmiş ve birçokları bunun Constantinus'un eseri olduğunu ileri sürmüştür. Ne var ki görünüşe göre imparatorun asıl derdi bir kilise kurmak değil, kendi fani kalıntılarının, isa'nın kemikleri getirilmiş havarilerinin kalıntılarının yanında durmaını garantiye almaktı. Bunları şehre getirip kendi mezarının yanına, İsa'nın diğer havarilerinin heykellerinden oluşan bir çemberin içine yerleştirmişti. Böylece zamanla kendşsş de onlara eş olarak anılacaktı.


Devamını Oku »