29 Aralık 2018 Cumartesi

Bilge Leo Mozaiği


  Birkaç ay önce rehber eşliğinde Kariye Müzesi'ni gezmiştim. Gezenler bilir; bu kilise özellikle iç ve dış narteksinde bulunan mozaikler açısından çok zengindir. Müzede yaklaşık bir saat geçirmiştik ve rehber bu sürenin çok büyük kısmında müzedeki mozaikleri anlatmıştı. İlk defa o gün, her mozaiğin bir hikayesinin olduğunun farkına vardım diyebilirim. Bu müzeyi daha önce iki defa ziyaret etmiş olduğum halde bütün bu mozaiklere gözümün ucuyla şöyle hızlıca bakmış, daha çok mimari yapıyı anlamaya çalışmıştım. Halbuki yapılar, mimari değerlerini iç tezyinatlarıyla birlikte tamamlıyorlar ve bu değeri anlamanın yolu yapıya bütüncül bakmaktan geçiyor.

   Kariye Kilisesi'nin mimarisi Ayasofya ile mukayese edilemez olsa da;bana göre süslemeleri (mozaik, ikona vb.) Ayasofya'nın çok ötesindedir. Ayasofya'da ise iç mekan, mimari, kullanılan malzeme o kadar etkileyicidir ki görkemli süslemelere de etkileyici bir dış yapıya da ihtiyaç yoktur. Bunu şunun için söylüyorum; Kariye Müzesi'ndeki süslemelerin güzelliği, gayet sıradan olan bir Bizans Kilisesi'ni kendinden bahsedilir kılar, ön plana çıkarır. Mimari açıdan Ayasofya kadar etkileyici olmayan bu kiliseyi, sahip olduğu mozaik ve ikonlar olağanüstü etkileyici yapar.

  Çok basitçe tanımlamak gerekirse mozaik; taş, cam, mermer gibi parçaların belli tekniklerle dizilmesi ile oluşturulan resimler. Mozaik taşları, bir araya gelerek bir kompozisyon oluştururlar. Bazı mozaiklerde figürlü betimlemeler gözlemlenirken, bazılarında ise sadece geometrik süslemeler görülür. İç mekan süslemelerinde mozaiğin yanında fresko tekniği de kullanılmış. Fresko ise ıslak sıva üzerine yapılan sulu boya resim tekniği olarak tanımlanabilir. Anladığım kadarıyla mozaik çok daha zor ve pahalı, büyük emek, sabır ve zaman isteyen bir uygulama ancak çok daha uzun ömürlü. Dış etkenlerden, özellikle de nemden etkilenmesi daha zor. Dolayısıyla; bir resmin çok uzun süre - yüzyıllardan bahsediyorum - kalıcı olması isteniyorsa, mozaik uygulanabilecek en iyi tekniklerden biri olurdu sanırım. Figürler ve renkler taşlardan oluştuğu için oluşabilecek her türlü etkiye veya aşınmaya rağmen; renkler kaybolmuyor belki de taş yok olana kadar resim de yaşıyor. Yine Kariye Müzesi'nde bu iki tekniği yan yana görme şansınız var. Freskolar çok büyük zarar görmüş olmasına rağmen mozaikler sapasağlam yerinde duruyor.

  Bir mozaiğin değerini sanatçının el becerisinin yanında doğal olarak kullandığı malzeme de etkilemiş. İlk zamanlarda malzeme olarak çakıl taşı kullanılsa da özellikle Hellenistik Çağ'da çakıl taşına ek olarak mermer ve cam da kullanılmış. Özellikle camların boyanmaya başlanması mozaik sanatında muhteşem eserlerin çıkmasına olanak vermiş. Daha sonraları ise işin boyutu iyice gelişmiş; malzeme olarak altın ve gümüş de kullanılmaya başlanmış. Modern zamanın fotoğraf kalitesini belirleyen piksel sayısı gibi mozaikte de kullanılan parçaların sayısı duyguları, renk geçişlerini daha iyi ifade edebilmek için önemli olmuş. Kullanılan parçaların büyüklükleri birkaç milimetreye kadar düşürülebilmiş. Bazı tasvirler o kadar gerçekçi yapılmış ki bu mozaiklerde resmedilen insanların hangi ruh hali içinde olduğunu dahi anlayabiliyorsunuz.


Pantakrator İsa . Kariye Müzesi

Meryem’in Ölümü (koimesis) sahnesi. Kariye Müzesi

Gizemli bakışlarıyla Çingene Kızı mozaiği. Zeugma Antik Kenti

  Mozaik sanatı antik çağdan beri süregelmesine rağmen Roma ve özellikle Bizans ile özdeşleşmiş gibi bir izlenim veriyor insana. Pek bilimsel olmayabilir ama hep dediğim bir şey var "Tarih Sümer'le başlamış olabilir fakat medeniyet Roma ile başlamıştır". Bunu neden mi söylüyorum? Çünkü çoğu mimari formda (diğer bilimlerden bahsetmiyorum bile) olduğu gibi mozaik de Roma'da sık görülmeye başlamış ve yeni tekniklerle birlikte altın çağını yaşamış. Zeugma antik kenti buna çok güzel bir örnek. Buradaki mozaiklerin geçmişi M.Ö. 300'lere dayanır. Gaziantep Arkeoloji Müzesi'nde ki Zeugma Antik Kentinden çıkan mozaikler görülmeye değerdir. Sanatçılar bu mozaiklere insan, hayvan, bitki figürlerini, günlük hayattan kesitleri, mitolojik kahramanları, efsaneleri, tanrıları, kahramanların başlarından geçen olayları, dini motifleri çokça işlemişler. Erken dönem Roma mimarisinde mozaik, şehir kaldırımlarında, evlerin taban süslemelerinde, meydanlarda kullanılmış. Yaygın olarak taban süslemeleri için tercih ediliyormuş. Ancak bütün bu yaygın kullanımına rağmen mozaiğin Bizans ile özdeşleşmesinin nedeni, antik dönemde yer döşemesi olarak bilinen bu tekniğin Bizans döneminde duvar ve tavanda da kullanılarak daha zengin bir hale getirilmesi olsa gerek.

  Hristiyanlık ile birlikte ise dini motifler ön plana çıkmış ve Bizans'lılar Kilise duvarlarına dini sahneleri mozaik usulüyle resmetmiş. Bizans, mozaiğe çok önem vermiş ve bu da gösterişli ve zengin görünümlü mozaiklerin yapılmasına neden olmuş. Başkentte mozaik okullarının açılması ve mozaik ustalarının vergiden muaf tutulması da Bizans’ın mozaiğe verdiği değerin bir başka göstergesidir. Duvar mozaiğinin yaygın kullanımı, renkli camın, altının, gümüşün mozaik içinde yer alması bu dönemin tipik özelliği olmuş. İstanbul’da ki Ayasofya, Kariye gibi, sonradan cami ve müze haline getirilen kiliselerde dünyanın en güzel mozaikleri olduğu söyleniyor. Bizans mozaiklerinde işlenen konu genelde Tanrı çıkışlı olarak Hristiyanlık sanatı ile ilgili ikonografik sahneler çerçevesinde dönüyor. Sanatçılar, mozaikler ile Hristiyanlığın bütün hikayesini o zamanın insanlarına -ki çoğu okuma yazma bilmiyordu- resim üzerinden anlatabilmişlerdi. Kariye Müzesi mozaik ve ikonalarında hristiyanlığın neredeyse tüm hikayesini görebilirsiniz.

Aya İrini apsisindeki haç figürü
  Gelgelelim yasakların doruk noktasına ulaştığı ve yaklaşık 120 yıl süren İkonaklast Dönem’de (726-843), Bizans sanatının genelinde görülen tahribat kendini mozaik alanında da göstermiş. Yasaklanan figürsel yaklaşım yerini dekoratif ögelere bırakmış. İkonaklast akımların etkisini hissettirdiği dönemde, kiliselerde tahrip edilen figürlü resimlerin ve Hristiyan suretlerinin yerine, eski süsleme geleneklerini sürdüren motifler ve yalın haç biçimleri yapılmış; bu dönem sona erdikten sonra kaldırılan resimlerin yerine yenilerini yapmak mümkün olmamış ve özellikle birçok haç biçimleri oldukları gibi bırakılmış. İkonaklast dönemini sembolleştirmek gerekirse; haç, döneme damgasını vuran figür olmuş denilebilir. Bu dönemin mozaik donanımıyla yapılan en önemli haç figürü Aya İrini’de bulunuyor. Ayasofya’da VI. Yüzyılda yapılan orijinal tavan mozaiklerinin bitkisel ve geometrik motifli olanları günümüze kadar ulaşmış, ancak Aya İrini'deki tasvirli mozaikler ikonaklazma akımının bitiminden sonra yapılmış.

  Mozaiklerde gördüğümüz tasvirler arasında Deisis, Koemesis, Anastasis, Pantaktaror, Diriliş, Mahşer veya Son Duruşma sahneleri sayılabilir. Bunlar içinden "Pantakrator" tasviri Ortodoks dünyasında en çok rastlanan ikona figürü. "Pantakrator İsa Tasviri'ndeki" Pantokrator kavramı Grekçe Pan; (herşey) ve Afrakrator (hükmeden) kelimelerinden oluşmuş. Birleşince her şeye gücü yeten, evrenin hakimi anlamına geliyor. Hem kariye hem de Ayasofya'da Pantakrator İsa tasvirlerini görmek mümkün.

  Yazımın başında her mozaiğin bir hikayesi olduğunu söylemiştim. İşte bu mozaiklerden birisi olan ve Ayasofya iç narteksinde bulunan Bilge Leo (Leo VI) mozaiğinden biraz bahsetmek istiyorum.


  İmparator Kapısı'nın üzerindeki geçme tonoz aylamasında yer alan mozaik, Bizans Enstitüsü'nün 1932'de başlattığı restorasyon projesinde ortaya çıkarılmış. Bu mozaik, İsa'yı mücevherlerle süslü bir tahtta otururken gösterir, İsa'nın ayaklarının altında ise bir tabure durur. Sağ elini takdis eder biçimde kaldırmıştır ve sol elinde, üzerinde "Barış seninle olsun, ben Dünya'nın Işığı'yım " yazan sayfaları açık bir İncil tutmaktadır (Pantakrator İsa Tasviri).
Sağ tarafta madalyon içerisinde baş melek Cebrail (Gabriel), sol tarafta ise madalyon içerisinde Hz.Meryem tasvir edilmiş. İsa'nın ayakları dibinde ona secde eder durumda Doğu Roma İmparatorlarından VI. Leo ( 816- 912) yer almaktadır. Mozaik tasvir 10. yüzyıla tarihleniyor.

Bilge Leo (Leo The Wise) Mozaiği. Pantakrator İsa, Meryem Ana,
Cebrail ve İmparator 6. Leo


Pantakrator figüründe İsa'nın başında hale vardır. Halenin bir yanında IC diğer yanında XC harfleri bulunuyor. Bu harfler Yunanca'da "İsa Mesih" anlamına gelen kelimelerin (Ihcoyc Xpıctoc) ilk ve son harfleri.
Sol elde açık veya kapalı olarak duran bir kitap bulunur, sağ eli ise takdis edecek biçimde kıvrılır.
Sanıyorum sanatçı resme derinlik katabilmek maksadıyla İsa'nın ayaklarını vücuduna oranla daha büyük yapmış ve baş kısmından daha önde bir görünüm kazandırmış. Bu şekilde mozaik seyredene derinliği olan üç boyutlu bir görüntü veriyor.

İmparator VI. Leo ise bu tasvirde  İsa'nın ayaklarına kapanmış ve ellerini açarak sanki af diliyormuşcasına resmedilmiş. Benim görebildiğim diğer mozaiklerde resmedilen imparatorların hiçbiri bu şekilde Meryem Ana veya İsa'nın ayaklarına eğilmiş vaziyette tasvir edilmemiş. Diğer taraftan imparatorun yüz ifadesine ( mozaik ustasının ne kadar başarılı olduğuna bir kanıt) dikkat edildiği vakit sanki suç işlemiş ve bunun için af dileyen bir insan görüntüsü de mevcut.

  Yani hem bir imparatorun secde eder vaziyette hem de bu yüz ifadesiyle imparatorluğun en büyük kilisesinde ana girişin üstüne resmedilmesi normal olmasa gerek. Belki evlilikleri, metresleri ve gayrimeşru çocuğuyla kilise ile arası iyi olmayan imparatorun kilise ile arasını düzletme çabasıdır. Ya da imparator bile olsa kilise kurallarının herkes için geçerli olduğunun herkese gösterilmesidir. Mozaiğin imparatorun sağlığında mı yoksa öldükten sonra mı yapıldığı bilinmez.

  Bilge Leo (Leo VI) tahta geçtiğinde 20 yaşındadır. İmparator, sevdiği kadınla değil, Theofano Martiniake'yle evlenmiştir. Esas sevdiği ise metresi Zoe Zautzina'dır. Theofano bir erkek evlat doğuramadığı gibi, aşırı dindardır ve uyku dışında bütün hayatını dua ederek geçirir. İmparatoru yanına bile yaklaştırmaz. Oysa taht için bir varis gereklidir. Henüz çok genç olsa da, imparatorun bu durumda çocuk sahibi olması mümkün değildir. İmparatoriçe Theofano, 897'de bir gece ansızın ölür. Bunun üzerine imparator metresi Zoe Zautzina'yı sürgünden geri çağırır ve ertesi yıl evlenirler. Büyük bir talihsizlik eseri Zoe de bir yıl sonra ölür. İmparatorun hala bir erkek evladı yoktur ve acelesi vardır. 900 yılının yazında, bu defa Frikyalı Evdokya Baina'yla evlenir. Ancak bir erkeğin üçüncü defa evlenmesi kilise kurallarına aykırıdır. Kaldı ki imparator, beş sene önce yayınladığı bir emirnameyle üçüncü defa evlenmenin yasak olduğunu bizzat buyurmuştur. Yine de kilise, erkek çocuk sahibi olması gerektiği için imparatorun üçüncü evliliğine çok karşı çıkmaz. Fakat aksilik yeni imparatoriçe de bir yıl sonra ölür.

  Dördüncü defa evlenmesinin çok riskli ve büyük tartışmalara neden olacağını bilen imparator, bu defa çok güzel bir kadın olan Zoe Karbonopsina'yı metres edinir. Nihayet, 905 yılında, imparator isteğine kavuşur ve metresi ona bir erkek çocuk doğurur. Konstantin ismi konulan çocuğa tahtın yolunu açmak için, bir formül bulmak gerekmektedir. Patrik Nikolas Mistykos, imparatora, Zoe'yu terk etmesi kaydıyla çocuğu vaftiz edeceğini söyler, böylece çocuk meşruiyet kazanacaktır. İmparator kabul eder ancak vaftiz töreninden üç gün sonra Zoe'yle evlenir ve onu imparatoriçe ilan eder.

  İmparator tarafından oynanan bu oyun kilise ile imparatorun arasını açar ve patrik imparatorun kiliseye girmesini yasaklar. Leo buna çok kızar. Bunun üzerine beklenmedik bir şey yaparak Roma'da Papa III.Setgius'tan evlenmek için özel izin ister ve bu isteği hemen kabul edilir. Bu izinden sonra kendisine karşı çıkan patriği affetmeyen imparator, onu zorlayarak istifa ettirir, sürgüne gönderir.

  Bizlere garip geliyor fakat IV. Leo, imparator dahi olsa hayatını istediği gibi yaşayamamış, istediğini yapamamış, yapsa bile bedel ödemek sorunda kalmış ve sürekli olarak babasıyla, kiliseyle çatışmış.
İmparator, bu sorunlu özel hayatından ve sürekli olarak kilise ile çatışmasından dolayı Bizans tarihinde yeterince kendine yer bulamamış olabilir.

  İmparator IV. Leo, çok iyi eğitim görmüş, gerçek bir entelektüel, akademisyen ve esasında I. Jüstünyen'den bu yana en büyük kanun koyucu olmuş ve bir novella yazmış. Bu novella 113 emirnameden oluşur ve bu kanunlarda vazgeçilmeyen husus, hükümdar ve onun yetkileriyle ilgilidir. Temel hükümlere göre, hükümdar Tanrı'nın seçtiği kişidir. Verdiği hükümlere kimsenin itiraz etme hakkı yoktur. Hükümdarın yetkisinin sınırlandığı tek yer kilisedir. İmparator, kilisenin başına atanacak kişi konusunda mutlak yetkilidir, ancak o, kilisenin sadece koruyucusudur, başkanı değildir. İşte bu kısım imparatoru evlilikleriyle ilgili konuda çok sıkıntıya düşürmüş ve kiliseyle çatışmış.

  Tüm bu sıkıntılı hayat içinde dahi IV. Leo, gerek kanunnameler gerekse askeri konuları kapsayan bir eser dahi (Taktika) yazabilmiş. 26 yıl tahtta kalan imparator henüz 46 yaşındayken hastalanır ve 912 yılında ölür.

Theophano Martiniake (wife of Leo VI the Wise)
.
.
.


  Roma Dönemi’nde altın çağını yaşayan bu sanat, Bizans İmparatorluğu’nun tarih sayfasından kalkmasıyla birlikte sona yaklaşmış maalesef. Bu sanatın en güzel örneklerini İstanbul'da Kariye, Ayasofya ve Büyük Saray Mozaikleri müzesinde görebilirsiniz. Özellikle üstlerinin tekrar kapatılma ihtimalinin olduğunu düşündüğüm Ayasofya mozaiklerinin mutlaka görülmesi gerekiyor.

.........................................................

Kaynaklar;
İstanbul'un Bizans Anıtları       John Freely-Ahmet S. Çakmak
Bizans İmparatorluğu Tarihi     Radi Dikici

***************************

*Bizans yapılarını gezerken sütun başları üzerindeki mühürler dikkatimi çeker. Bana çok gizemli gelen bir konudur. Acaba kimindir o mühür? Yaptıranın mı yoksa yapanın mıdır? O mührü oraya kazırken ne hissediyordu ne düşünüyordu kazıyan?
Ayasofya'yı gezerken sütunlar üzerinde bu değerli mühürleri görmeniz. Bir yazıda da bunlardan bahsetmek iyi bir fikir olabilir.

Ayasofya'dan sütun başlıklarındaki mühürler
Devamını Oku »