4 Temmuz 2016 Pazartesi

Sümerli Ludingirra

Dünya Sümerologları sonunda derin bir nefes aldılar. Tam olmasa bile artık istediklerini elde etmiş saydılar kendilerini. Kolay değildi yüz yıldan beri bir iz peşinde koşmak. Bu izi sürmek hem çok zor, zor olduğu kadar ilginç, hem de pek uzun süreli idi. Bunu başlatan 10-15 cm büyüklüğünde her iki tarafı sütunlara ayrılmış araları çivi yazısı denilen kargacık burgacık yazılarla dolu bazı yerleri kırık bir kil parçasından ibaretti. Neydi bunun özelliği. Bilim adamları neden bunu bu kadar önemsemişti.
Bu kil parçası bundan yüz yıl önce Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki Mezopotamya denilen toprakların güneyinde bulunmuştu. Daha önce bulunan belgelerden Mezopotamya'nın güneyinde bir Sümer ülkesi olduğu öğrenilmişti. Öyle ise bu tablet o ülkede yaşayan sümerlilere aitti ve onların dilinde yazılmış olmalıydı. Bunu okumaya çalışanlar önceki bilgilere dayanarak bazı ipuçları buldular. Onlara göre bu tablette bir sümerlinin anıları yazılmış gibiydi. Bu doğru olabilir miydi? Binlerce yıl önce insanlar anılarını yazabilir miydi?

BU ÖYĶÜLERİ NEDEN YAZIYORUM

Ben bir Sümerli öğretmen, şair ve yazarım. Yaşım yetmişbeşi bulduğundan öğretmenliği bıraktım çoktan; fakat şairlik ve yazarlığım ölünceye kadar devam edecek herhalde.
Bu yaşam öykümü daha çok gelecek kuşaklar için yazmaya başladım. Bizim ulusumuz, dilimiz, geleneklerimiz, sosyal yaşantımız, sanatımız unutuluyor artık.
Bu güzel ve uygar ülkemize her taraftan göz diktiler. Göklere uzanan basamaklı kilerlerimizin, görkemli tapınaklarımızın arı gibi işleyen çarşılarımızın, her tarafa ulaşan kervanlarımızın, dümdüz uzanan yollarımızın, bol ürün veren tarlalarımızın, nehirlerimizde ve açtığımız kanallarda salına salına yüzen teknelerimizin, her türlü bilgiyi veren okullarımızın ünü uzak ülkelere kadar yayıldığından; ilkel olan bu ülkelerin halkı bizi kıskandı. Fırsat buldukça üzerimize saldırdılar. Kentlerimizi yakıp yıktılar. Biz yaptık, onlar yıktılar, biz yaptık onlar yaktılar. Halkımız hatta krallarımız tutsak oldu. Ailelerimiz dağıldı. Tarlalarımız, bahçelerimiz bakımsızlıktan kurudu, hayvanlarımız açlıktan öldü ve böylece kökü binlerce yıl önceye dayanan ulusumuz yoruldu, dayanamayacak hale geldi ve içimize yavaş yavaş sızın bizi yiyen yabancıların kucağına bırakıverdi kendini. Onlar yönetiyor bizi şimdi. Topraklarımıza ilkel geldiler; sayemizde uygar olmaya başladılar. Ne yazıdan, ne tarımdan, ne sanattan, ne dinden, ne okuldan, ne attan, ne arabadan, ne aydan, ne yıldan haberleri vardı. Hepsini bizden öğrendiler. Sonrada "biz bulduk, biz yaptık" diye övünmeye başladılar. Hep korkuyorum, bir gün gelecek, adımızda uygarlığımızda unutulacak. Biz ne yaptık, ne başardıysak hepsini onlar üstlenecekler.
Bu durum beni yıllardan berı üzüyordu. Ben küçük bir adamım, bunu önlemek elimden gelmez diye yakınıyordum. Bir gün birden bire aklıma geldi. Ben bir yazar olduğuma göre; ulusumuzun bulduklarını, başardıklarını, geçmişimizi, geleneklerimizi, ne kadar uygar olduğumuzu, gerek Sümerliliklerini unutmaya başlayan gençlerimize, gerek daha sonra gelecek kuşaklara neden yazılarımla bildirmeyeyim dedim ve yaşam öykümü yazmaya karar verdim. Böylece her tarafa, herkese, her çağa ulaşacağımı umut ediyorum.
Çocukluğumdan bugüne tüm yaşantımı anımsamanın, ulusumuzun binlerce yıllık geçmişini çıkarıp hepsini bir araya toplamanın pek kolay olmayacağını tahmin edersiniz herhalde. Fakat ben bu yaşa kadar bir çok olaya tanık oldum. Arşiv ve kitaplıklarda araştırma yaptım. Büyüklerimden, çevremden bilgiler topladım. Şimdi bu biriken bilgiler ışığında, yaşamıma ait hatırlayabildiğim anılarımla birlikte ulusumuzun başından geçen acı tatlı olayları, gelenek ve göreneklerimizi, inançlarımızı, tanrılaŕımızı size tanıtmaya çalışacağım. Şiirlerimizden, destanlarımızdan, masallarımızdan örnekler vereceğim. Bunları, sizi sıkmadan okutabilirsem ne mutlu bana.
Bizim uygarlığımız belki binlerce yıl sonra yaşayan insanlara da geçecek. Bizim attığımız temeller üzerine yenilerini koyacaklardır. Ah! Onlarda bizi hatırlayıp bıraktığımız kültür mirasları için teşekkür edebilseler!..

.......


Evet yukarıda okuduğunuz satırlar 4000 bin yıl öncesinden günümüze geliyor. Satırların sahibi Nippur'lu bir ögretmen, şair ve döneminin yazarlarından Sümerli Ludingirra.


Yanlış okumadınız ve bende yanlış yazmadım tam 4000 yıl öncesinde kil üzerine dökülmüş bu cümleler. Hayret etmemek elde değil. Hele ki kendi hayatlarımıza dair çok değil 10-15 yıl öncesine ait yazı çizgi pek bir şeyler bulmanın düşük olasılığını düşününce bu tabletlerin değeri anlaşılabiliyor.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder